Hadîslerde zikri geçen 99 isim
şunlardır:
Allah,
er-Rahmân, er-Rahîm,
el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm,
el-Mü'min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr,
el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri', el-Musavvir,
el-Gaffâr,
el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm,
el-Kâbıd,
el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi, el-Muiz, el-Müzill, es-Semi', el-Basîr,
el-Hakem, el-Adl, el-Lâtîf, el-Habîr, el-Halîm,
el-Azîm, el-Gafûr,
eş-Şekûr, el-Aliyy, el-Kebîr, el-Hafîz,
el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl,
el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi',
el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd,
el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kaviyy, el-Metîn, el-Veliyy,
el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdî,
el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy,
el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid,
el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir,
el-Mukaddim, el-Muahhir,
el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâli,
el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntakim, el-Afüvv, er-Raûf,
Mâlikü'l-Mülk, Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm,
el-Muksit, el-Câmi',
el-Ganiyy, el-Muğni,
el-Mâni', ed-Dârr, en-Nâfi',
en-Nûr, el-Hâdi, el-Bedî', el-Bâkî,
el-Vâris, er-Reşîd,
es-Sabûr.
ALLAH
Bu ism-i şerif, Cenâb-ı
Hakk'ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği
bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine
alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi mânalarına
delâlet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim
tutamaz.
Bu isim, Allah'tan başkasına
ne hakikaten ve ne de mecazen verilemez. Diğer isimlerin ise,
Allah'tan başkasına isim olarak verilmesinde bir mahzur
yoktur. İnsanlara Kadir, Celâl ismini vermek gibi. Yalnız bu
isimlerin başına, insanlara izafe edildiklerinde,
"kul" mânâsına gelen "abd" kelimesinin ilâvesi
güzeldir. Abdülkadir ismi gibi...
|
|
er-RAHMÂN
Ezel'de bütün yaradılmışlar
hakkında hayır ve rahmet irade buyuran;
Sevdiğini, sevmediğini ayırdetmiyerek
bütün mahlûkatını sayısız nimetlere garkeden...
Hayatları için lüzumlu olan
bütün rızıkları veren...
|
|
er-RAHÎM
Pek ziyade merhamet edici;
Verdiği nimetleri iyi
kullananları daha büyük ve ebedî nimetler vermek suretiyle mükâfatlandırıcı...
Rahmân ism-i şerîfinden
Allah Teâlâ'nın ezelde bütün mahlûkatı için hayır
ve rahmet irade buyurduğu anlaşılır. Rahîm ism-i
şerîfi ise, mahlûkatı arasında irade sahipleri, hususan
mü'minler için rahmet-i İlâhiyyenin tecellisini ifade eder.
|
|
el-MELİK
Bütün mahlûkatın hakikî sâhibi
ve mutlak hükümdârı...
Allah'ın, ne zâtında ve
ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı
yoktur. Bilâkis herşey zâtında, sıfâtında, varlığında
ve varlığının devamında O'na muhtaçtır. Bütün
kâinatın hakikî sâhibi, mutlak hükümdârıdır.
|
|
el-KUDDÛS
Hatâdan, gafletten, aczden ve her
türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz...
Allah, hissin idrâk ettiği,
hayâlin tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin
tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır.
O hatâdan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve
pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdîse lâyıktır.
İnsan su'-i ihtiyârı karışmadığı
müddetçe kâinatta fıtrî olarak bulunan umumî temizlik hakikatı
da, Cenâb-ı Hakk'ın KUDDÛS isminin tecellîsidir.
|
|
es-SELÂM
Her çeşit ârıza ve hâdiselerden
sâlim kalan;
Her türlü tehlikelerden kullarını
selâmete çıkaran;
Cennet'teki bahtiyar kullarına
selâm eden...
Bu ism-i şerif, Kuddûs ismi
ile yakın bir mânâ ifade etmekte ise de Selâm ismi, daha ziyade
istikbale aittir. Yani, Cenâb-ı Hakk'ın gerek zâtı,
gerek sıfatı ileride en ufak bir tegayyüre, bir değişikliğe,
bir za'fa uğramaktan münezzehtir. O, ezelde nasılsa ebedde de
öyledir.
|
|
el-MÜ'MİN
Gönüllerde îman
ışığı yakan, uyandıran;
Kendine sığınanlara
aman verip onları koruyan, rahatlandıran...
Allah Teâlâ, kalblere îman ve
hidâyet bağışlayarak oralardan şübhe ve tereddüdleri
kaldırmıştır.
Kendine sığınanlara
aman verip korumuş, emniyetle rahatlandırmıştır.
|
|
el-MÜHEYMİN
Gözetici ve koruyucu...
Allah, yarattığı
mahlûkatının amellerini, rızıklarını,
ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlığı görüp gözeten,
yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak
O'dur. Hiçbir zerre, hiçbir lâhza, Onun bu lûtuf ve âtıfetinden
boş değildir.
|
|
el-AZÎZ
Mağlûb edilmesi mümkün
olmayan galib.
Bu ism-i şerîf, kuvvet ve
galebe mânâsına gelen İZZET kökünden gelir. Allah Teâlâ
mutlak sûrette kuvvet ve galebe sâhibidir.
İzzet sıfatı,
Kur'an'da birçok yerlerde azab âyetleri bahsinde gelmiştir. Fakat
bu ism-i şerîfin yine birçok defa Hakîm ism-i şerîfi ile
birleştiği görülür. Bunun mânası: Allah Teâlâ'nın
kudreti galibdir, fakat hikmeti ile kötülerin cezasını
te'hir eder, kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta
acele etmez, demektir.
|
|
el-CEBBÂR
Kırılanları onaran,
eksikleri tamamlayan;
Dilediğini zorla yaptırmaya
muktedir olan...
Bu ism-i şerif cebir
maddesindendir. Cebir, "kırık kemiği sarıp bitiştirmek,
eksiği bütünlemek" mânasına geldiği gibi,
"icbar etmek", yani, "zorla iş gördürmek" mânasına
da gelir.
Bu mânaya göre Allah Teâlâ Cebbâr'dır.
Yani, kırılanları onarır, eksikleri tamamlar, her türlü
perişanlıkları düzeltir, yoluna kor.
Cebbâr'ın ikinci mânasına
göre de; Allah Teâlâ kâinatın her noktasında ve her şey
üzerinde dilediğini yaptırmağa muktedirdir. Hüküm ve
iradesine karşı gelinmek ihtimali yoktur.
|
|
el-MÜTEKEBBİR
Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü
gösteren...
Büyüklük ve ululuk, ancak
Allah'a mahsustur, varlığı ile yokluğu Allah'ın
bir tek emrine ve iradesine bağlı bulunan kâinattan hiçbir
mevcut, bu sıfatı takınamaz.
|
|
el-HÂLIK
Herşey'in varlığını
ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri hâdiseleri
tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan vâr eden...
Bu ism-i şerîfin mânasında
iki husus vardır:
1. Bir şey'in nasıl olacağını
tayin ve takdir etmek,
2. O takdire uygun olarak o şey'i
îcad etmek.
|
|
el-BÂRİ'
Eşyayı ve her şey'in
âzâ ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan...
Her şey'in vücudu mütenasib,
yani, âzası, hayat cihazları ve aslî unsurları keyfiyet
ve kemmiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı
gibi, hizmeti ve faydası da umumî âhenge uygun yaratılmıştır.
|
|
el-MUSAVVİR
Tasvîr eden, herşey'e bir
şekil ve hususiyet veren...
Allah Teâlâ herşey'e bir sûret,
bir özellik vermiştir. Herşey'in kendisine göre şekli,
dıştan görünüşü vardır ki, başkalarına
benzemez.
Meselâ: İnsanlar arasında
tamamiyle birbirinin aynı iki insan yoktur.
Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki
çizgilerdir. Bu çizgiler, insanların sayısı kadar değişik
gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor. Şu halde insanın hiç
taklit olunamayacak imzası, bastığı parmak izidir.
İşte bunlar, Allah Teâlâ'nın
MUSAVVİR isminin tecellîleridir.
|
|
el-ĞAFFÂR
Mağfireti pek bol olan...
Gafr, örtmek ve sıyânet
etmek (korumak) mânâsınadır. Allah mü'minlerin günahlarını
örter. Dilediği kullarını da günahlardan sıyânet
eder, korur. Bu, onlar için en büyük nimetlerden biridir.
|
|
el-KAHHÂR
Herşey'e, her istediğini
yapacak surette galib ve hâkim...
Kahr, bir şey'e, onu hor ve
hakîr kılacak veya mahv ve helâk edebilecek sûrette galib olmaktır.
Allah Teâlâ Kahhâr'dır, her vechile üstün ve daima galibdir.
Kuvvet ve kudretiyle her şey'i içinden ve dışından
kuşatmıştır. Hiçbir şey O'nun bu ihâtasından
dışarı çıkamaz. Ona karşı herşey'in
boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanamaz. Kahr ile nice
azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan
etmiştir.
|
|
el-VEHHÂB
Çeşit çeşit nimetleri
devamlı bağışlayıp duran...
Bu isim, Vehhâb kelimesi hibe kökünden
gelmektedir. Hibe, "herhangi bir karşılık ve menfaat
gözetmeden birine bir malı bağışlamak" mânasınadır.
Vehhâb ise, "Her zaman, her yerde ve her şey'i çok çok ve
bol bol veren ve karşılık beklemeyen" demektir.
|
|
er-REZZÂK
Yaratılmışlara,
faydalanacakları şeyleri ihsân eden...
Rızık, Allah Teâlâ'nın
bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib
ettiği her şeydir. Rızık yalnız yenilip içilecek
şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan herşey'e
rızık denir.
Maddî rızık, her türlü
yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher,
çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk,
servet v.s. gibi şeylerdir.
Mânevî rızık ise, ruhun
ve kalbin gıdası olan şeylerdir. Başta îman olmak
üzere insanın mânevî hayatına ait bütün duygular ve o
duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep mânevî rızıktır.
|
|
el-FETTÂH
Her türlü müşkilleri açan
ve kolaylaştıran...
Fettâh kelimesi, feth'den
gelmektedir. Feth ise, "kapalı olan şey'i açmak" mânasınadır.
Kapalı bir şey'i açmak:
a. Maddî olur; bir kapıyı,
bir kilidi açmak gibi.
b. Mânevî olur; kalbden tasaları,
kederleri atıp gönlü açmak gibi.
Bitkilerin çiçek açması,
tohum ve çekirdeklerin sünbül vermesi, rızık ve rahmet kapılarının
açılması hep Fettâh ism-i şerifinin tecellîsindendir.
|
|
el-ALÎM
Her şey'i çok iyi bilen...
Allah, her şey'i tam mânasıyla
bilir. Her şey'in, içini, dışını, inceliğini,
açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını,
bitimini çok iyi bilendir O. Olmuşları bildiği gibi,
olacakları da aynı şekilde bilir. Onun için, olmuş
- olacak, gizli - açık söz konusu değildir. Bunlar, insanlar
hakkında geçerli olan mefhumlardır. İnsanların
bilmesi nisbî ve ârızîdir. Allah'ın bilmesi ise, - bütün
isim ve sıfatlarında olduğu gibi - zâtî'dir. Onun için
O'nun bilmesinde dereceler bulunmaz.
|
|
el-KÂBID
Sıkan, daraltan...
|
|
el-BÂSIT
Açan, genişleten...
Bütün varlıklar Allah Teâlâ'nın
kudret kabzasındadır. İstediği kulundan, ihsân ettiği
servet ve sâmânı, evlâd ve iyâli, yahut hayat zevkini, gönül
ferahlığını alıverir. O adam zenginken fakir
olur, yahut evlâd acısına boğulur, yahut iç sıkıntısına,
ıstırap ve huzursuzluk içine düşer.
İşte bu haller, Kâbıd
isminin tecellileridir.
Allah, istediği kuluna da
yepyeni bir hayat verir, neş'e verir, rızık bolluğu
verir, bu da Bâsıt isminin tecelliyatıdır.
|
|
el-HÂFID
Yukarıdan aşağıya
indiren, alçaltan...
Allah Teâlâ, istediği kulunu
yukarıdan aşağı atıverir. Şan ve şeref
sâhibi iken, rezîl ve rüsvây eder ve bu muamelesi çok defa,
kendisini tanımıyan, emirlerini dinlemeyen âsiler, başkalarını
beğenmiyen mütekebbirler ve hak, hukuk tanımayan zâlim
zorbalar hakkında tecellî eder.
|
|
er-RÂFİ'
Yukarı kaldıran, yükselten...
Allah Teâlâ, istediği kulunu
indirdiği gibi, istediği kulunu da yükseltir. Şan ve
şeref verir. Bâzı gönülleri îman ve irfan
ışığı ile parlatır, yüksek hakikatlardan
haberdâr eder.
Allah'ın yükselttiği
insanlar, çok defa melek huylu, tatlı dilli, insanların ayıplarını,
kusurlarını örtüp eksiklerini tamamlayan; onlara malıyla,
bedeniyle, bilgisiyle, nasihatiyle yardım eden nâzik, kibar
insanlardır. Onlar bu istikametten ayrılmadıkça Allah da
bu nimeti kendilerinden almaz.
|
|
el-MU'IZZ
İzzet veren, ağırlayan...
|
|
el-MÜZİLL
Zillete düşüren, hor ve hakîr
eden...
İzzet ve zillet, birbirine zıd
mânalardır. İzzet kelimesinde "şeref ve
haysiyet", Zillet kelimesinde ise "alçaklık" mânası
vardır.
Bunlar hep Allah Teâlâ'nın,
mahlûkatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir.
|
|
es-SEMİ'
İyi işiten...
Allah Teâlâ işitir.
Kalblerimizdeki sözleri ve işitilmek şânından olan her
şey'i işitir. Mesafeler, onun işitmesine perde olamaz.
Birini işitmesi, ötekilerini işitmesine mâni olmaz. Her hâdiseyi
aynı derece açık olarak işitir.
|
|
el-BASÎR
İyi gören...
Allah Teâlâ herkesin gizli açık
yaptığını ve yapacağını görüp
durmaktadır. Karanlıklar O'nun görmesine mâni olamaz. Karanlık
gibi, yakınlık - uzaklık, büyüklük - küçüklük gibi
insanların görmelerine engel olan şeyler de O'nun görmesine
mâni olmaz.
|
|
el-HAKEM
Hükmeden, hakkı yerine
getiren...
Allah Teâlâ Hâkim'dir, her
şey'in hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder. Hâkimlerin
hâkimliğine, hükümdarların hükümdarlığına
hüküm veren de ancak O'dur. O'nun hükmü olmadan hiçbir şey, hiçbir
hâdise meydana gelemediği gibi, O'nun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak,
infazına mâni olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükûmet, hiçbir
makam da yoktur.
|
|
el-ADL
Tam adâletli...
Adalet, zulmün zıddıdır.
Zulüm kelimesinde; incitme, can yakma mânası vardır.
Zulmetmiyerek herkese hakkını vermek ve her şey'i akıl
ve mantığa, hikmet ve maslahata uygun olarak yapmak da adalet
demektir.
Allah Teâlâ Âdil'dir. Zâlimleri
sevmez. Zâlimlerle düşüp kalkanları ve hattâ sadece
uzaktan onlara imrenenleri ve sevenleri de sevmez.
|
|
el-LÂTÎF
En ince işlerin bütün
inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz
edilemeyen en ince şeyleri yapan;
İnce ve sezilmez yollardan
kullarına çeşitli faydalar ulaştıran...
Allah Teâlâ Lâtîf'dir. En ince
şeyleri bilir. Çünkü onları yaratan O'dur. Nasıl yapıldığı
bilinmiyen, gizli olan en ince şeyleri yapar.
|
|
el-HABÎR
Her şey'in iç yüzünden,
gizli taraflarından haberdar olan...
En küçüğünden en büyüğüne
kadar bütün eşya ve hâdiselerden Allah haberdardır. Onun
haberi olmadan hiçbir hâdise cereyan etmez.
|
|
el-HALÎM
Hilm, suçluların cezasını
vermeye gücü yetip dururken bunu yapmamak, onlar hakkında yumuşak
davranmak ve cezalarını geriye bırakmaktır. Suçluyu
cezalandırmağa iktidarı olmayana halîm denmez. Halîm,
kudreti yettiği halde, bir hikmete binaen cezalandırmayana
denir.
Allah Teâlâ Halîm'dir. Her günah
işleyeni hemen cezalandırmaz. Hışım ve gazabda
acele etmez, mühlet verir. Bu mühlet içinde yaptıklarına pişman
olup tevbe edenleri afveder. Israr edenler hakkında, hüküm artık
kendisine kalmıştır.
|
|
el-AZÎM
Bütün büyüklüklerin sâhibi...
Azamet, büyüklük mânasınadır.
Hakikî büyüklük Allah'a mahsustur. Yerde, gökte, bütün varlık
içinde mutlak ve ekmel büyüklük, ancak O'nundur ve herşey O'nun
büyüklüğüne şâhiddir. Bu sıfatta da Allah'a herhangi
bir denk bulunması muhaldir.
|
|
el-ĞAFÛR
Mağfireti çok...
Allah Teâlâ'nın mağfireti
çoktur. Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları
örter, meydana çıkarıp da sâhibini rezîl etmez.
Kusurları insanların gözünden
gizlediği gibi, melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler.
İnsanların görmediği bâzı şeyleri melekût âlemi
sâkinleri görürler. Gafûr ism-i şerîfi, kusurların onların
gözünden de gizlenmesini ifade eder.
|
|
eş-ŞEKÛR
Kendi rızâsı için yapılan
iyi işleri, daha ziyadesiyle karşılayan...
Şükür, iyiliği,
iyilikle karşılamak demektir. Şükür, Allah Teâlâ'ya
karşı kulun yapması gereken bir vazifesidir.
Şekûr ise, az tâat karşılığında
çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan
amel karşılığında âhiret âleminde sonsuz
nimetler lûtfeden demektir. Bu mânaya Allah'dan başka hakikî sâhip
yoktur.
|
|
el-ALİYY
Her hususta, herşeyden yüce
olan...
Allah Teâlâ yücedir, yüksektir.
Yüksekliğin hakikî mânası
şudur:
1. Allah'tan daha üstün bir varlık
düşünülmesi imkânsızdır.
2. Bir benzeri veya ortağı
veya yardımcısı yoktur.
3. Şânına yaraşmayan
her şeyden uzaktır.
4. Kudrette, bilgide, hükümde,
iradede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında üstündür.
Şu halde Aliyy, her şey kendisinin dûnunda, emrinde ve hükmü
altında olan Zât demektir.
|
|
el-KEBÎR
Büyüklükte kendisinden daha büyüğü
düşünülemeyen...
Allah Teâlâ kibriyâ sâhibidir.
Kibriyâ, zâtın kemâli demektir. Her bakımdan büyük, varlığının
kemâline hudut yoktur. Bütün büyüklükler O'na mahsustur.
|
|
el-HAFÎZ
Yapılan işleri bütün
tafsilâtıyla tutan, her şey'i belli vaktine kadar âfât ve
belâlardan saklıyan...
Hıfz, korumak, demektir. Bu
koruma iki şekilde olur.
Birincisi, varlıkların
devamını sağlamak, muhafaza etmektir.
İkincisi, birbirlerine zıd
olan şeylerin, yekdiğerlerine saldırmasını önlemek,
birbirlerinin şerrinden onları korumaktır.
Allah her mahlûkuna, kendine
zararlı olan şeyleri bilecek bir his ilham buyurmuştur.
Bu Hafîz ism-i şerîfinin tecelliyatındandır. Bir hayvan
kimyevî tahlil raporuna muhtaç olmadan kendine zararlı otları
bilir ve onları yemez. Kulların amellerinin yazılması,
zâyi olmaktan korunması da Hafîz isminin iktizasıdır.
Bu bakımdan âhirette yeniden dirilme ve yaptıklarından
hesaba çekilme ile Hafîz isminin yakından alâkası vardır.
|
|
el-MUKÎT
Her yaratılmışın
azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları
beden ve kalblere gönderen...
Bu mânaya göre Mukît, Rezzak mânasınadır.
Yalnız Mukît, Rezzâk'tan daha hususîdir. Rezzak, azık olanı
da olmayanı da içine alır.
|
|
el-HASÎB
Herkesin hayatı boyunca yapıp
ettiklerinin, bütün tafsilât ve teferruatiyle hesabını iyi
bilen;
Her şey'e ve herkese her
ihtiyacı için kâfi gelen...
Allah Teâlâ, neticesi hesapla
bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir
ameliyeye (işleme) muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve
apaçık bilir.
Allah Teâlâ, herkese her ihtiyacı
için kâfidir. Bu kifâyet, O'nun varlığının devam
ve kemâlini gösterir.
|
|
el-CELÎL
Celâdet, ululuk ve heybet sâhibi,
celâl sıfatları ile muttasıf...
Celâdet ve ululuk, Allah'a
mahsustur. Onun zâtı da büyük, sıfatları da büyüktür.
Fakat bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim veya yaşlılık
itibarı ile değildir. Zamanla ölçülmez, mekânlara sığmaz.
|
|
el-KERÎM
Keremi, lütuf ve ihsânı
bol...
Allah vaad ettiği zaman sözünü
yerine getirir, verdiği zaman son derece bol verir, muktedirken
afveder.
|
|
er-RAKÎB
Bütün varlıklar üzerinde gözcü,
bütün işler murakabesi altında bulunan...
Bir şey'i koruyan ve devamlı
kontrol altında bulundurana rakîb derler; bu da bilgi ve muhafaza
ile olur.
Allah Teâlâ, bütün varlıkları
her lâhza gözetip duran bir şâhid, bir nâzırdır. Hiçbir
şey'i kaçırmaz. Her birini görür ve herkesin yaptığına
göre karşılığını verir.
|
|
el-MÜCÎB
Kendine dua edip yalvaranların
isteklerini işitip cevab veren, onları cevabsız bırakmayan...
Burada bir hususu iyi bilmek
gerekir: Cevab vermek ayrıdır, kabûl etmek ayrıdır.
Âyet-i kerîmede, Allah tarafından her duaya cevab verileceği
va'dedilmiştir. Fakat kabûl edileceği va'dedilmemiştir.
Zira kabûl edip etmemek Cenâb-ı Hakk'ın hikmetine bağlıdır.
Hikmeti iktiza ederse istenenin aynını, aynı zamanda kabûl
eder. Dilerse istenenin daha iyisini verir. Dilerse o duâyı âhiret
için kabûl eder, dünyada neticesi görülmez. Dilerse de kulun
menfaatine uygun olmadığı için hiç kabûl etmez.
|
|
el-VÂSİ'
Geniş ve müsaadekâr...
Allah'ın ilmi, rahmeti,
kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şey'i kaplamıştır.
Allah'ın ilminden hiçbir şey gizlenemez, ikram ve ihsanına
bir nihayet yoktur.
|
|
el-HAKÎM
Bütün işleri hikmetli...
Allah Hakîm'dir. Faydasız, boş
ve tesadüfî bir işi yoktur. Her emir ve filinin her yönüyle
sonsuz fayda ve maslahatları vardır. Her yarattığı
mahlûk, her yaptığı iş bütün kâinat nizamı
ile alâkalıdır. Kâinatın umumî nizamı ile tenâkuz
teşkil eden hiçbir hâdise, bir mahlûk, bir iş yoktur.
|
|
el-VEDÛD
İyi kullarını seven,
onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu
kazanılmaya biricik lâyık olan...
Vedûd'un iki mânası vardır:
1. Seven, 2. Sevilen.
Allah Teâlâ, kullarını
çok sever, onları lütuf ve ihsanına garkeder. Sevilmeye lâyık
ve müstehak olan da ancak O'dur.
|
|
el-MECÎD
Zâtı şerefli, ef'âli güzel
olan, her türlü övgüye lâyık bulunan...
Bu ism-i şerîfin mânasında
iki mühim unsur vardır:
Biri: Azamet ve kudretinden dolayı
yaklaşılamaz olmak.
İkincisi: Yüksek huylarından,
güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek...
|
|
el-BÂİS
Ölüleri diriltip kabirlerinden
kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran...
Allah Teâlâ insanları, onlar
ölüp toprak olduktan sonra âhiret günü dirilterek kabirlerinden
kaldıracak ve ruhları ile cesedleri birlikte olarak hesaplarını
görecek, sonra da yine ruh ve cesedleri birlikte olarak mükâfat veya
cezalarını verecektir.
|
|
eş-ŞEHÎD
Her zamanda hâdiselerin dış
yüzünü bilen ve her yerde hâzır ve nâzır olan...
Allah, mutlak surette herşey'i
bilmesi bakımından Alîm'dir. Hâdiselerin esrarını,
iç yüzünü bilmesi yönünden Habîr'dir. Dış yüzünü
bilmesi yönünden de Şehîd'dir.
|
|
el-HAKK
Varlığı hiç değişmeden
duran...
Hakk, varlığı hakikî
bulunan zâtın ismidir. Yani, varlığı daima sâbittir.
Allah Teâlâ'nın zâtı, yokluğu kabûl etmediği
gibi, herhangi bir değişikliği de kabûl etmez. Hakikaten
vâr olan yalnız Allah'tır.
|
|
el-VEKÎL
Usûlüne uygun şekilde,
kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde
neticelendiren...
Kendisine iş ısmarlanan zâta
vekîl denir. Allah Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekîl'dir.
İşlerin hepsini tedvîr, tedbîr ve idare eden O'dur. Fakat
kendisi hiçbir işinde vekîle muhtaç değildir. Allah Teâlâ,
kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştırır.
|
|
el-KAVİYY
Çok kuvvetli...
|
|
el-METÎN
Çok sağlam...
Kuvvet, tam bir kudrete delâlet
eder. Metânet ise, kuvvetin şiddetini ifade eder.
Allah'ın kuvveti de öteki sıfat
ve isimleri gibi nâ-mütenâhîdir, tükenmez, gevşemez, hudut içine
sığmaz, ölçüye gelmez. Allah'ın kudreti bahsinde
zorluk - kolaylık söz konusu değildir. Bir yaprağı
yaratmakla kâinatı yaratmak birdir.
Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi
olmak bakımından, Kaviyy, gücünün çok şiddetli olması
bakımından Metîn'dir.
|
|
el-VELİYY
İyi kullarına dost olan,
yardım eden...
Allah, sevdiği kullarının
dostudur. Onlara yardım eder. Sıkıntılarını,
darlıklarını kaldırır, ferahlık verir.
İyi işlere muvaffak kılar. Her çeşit karanlıklardan
kurtarır, nurlara çıkarır. Artık onlara korku ve hüzün
yoktur. Herkesin korktuğu zaman, onlar korkmazlar.
|
|
el-HAMÎD
Ancak kendisine hamd ü senâ
olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen,
medhedilen...
Hamd; ihsan sâhibi büyüğü
övmek, tâzim fikri ve teşekkür kasdiyle medh
ü senâ etmektir.
Her mevcûd, hâl diliyle olsun, kâl
diliyle olsun, Allah Teâlâ'y
|
|
|